“ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR” -J.D. Salinger

Kategori:
 YAZAR J.D. Salinger    TÜR Roman-Dram
 BASKI YILI 2015- 40. Baskı    ÇEVİRMEN Coşkun Yerli
 OKUNMA YILI 2018    SAYFA SAYISI 198 sayfa
 YAYINEVİ Yapı Kredi Yayınları      

 

2017 yılının son aylarında “Çavdar Tarlasındaki Asi” isimli filmi izleyince, artık bu kült kitabı okumanın zamanının geldiğini düşünmüştüm. Filmde Salinger’ın hayatından, askerliğini yaptığı dönemden ve yazarlık için verdiği mücadelelerden bir kesit veriliyor. Kendisi pek sempati duyulabilecek, sevilebilecek biri değilmiş. Çocukları çok önemseyen, takıntılı biriymiş. Büyüklerden uzak duruyor, hatta onlardan nefret ediyor bile denebilir. Askerlik yaptığı sırada tanık olduğu dehşet verici olaylar, en yakın arkadaşlarının yanı başında ölmeleri belli ki kendisinde ağır travmalar yaratmış. Ancak, kendisine çok destek veren ikinci karısı ile Columbia Üniversitesi’ndeki hocasına yaptığı haksızlıklar anlaşılır ve kabul edilebilir gibi değil. Çocuklara büyük önem vermesine rağmen; kendi çocuklarına iyi babalık yaptığı da söylenemez. 1 Ocak 1919’da doğup, 27 Ocak 2010’da ölen Salinger, münzevi bir hayat yaşamış. 1965 yılından sonra hiç eser bastırmamış. 1980 yılından sonra ölene dek röportaj dahi vermemiş. Bütün dünya ile kavgalıymış gibi yaşamış.

“Çavdar Tarlasındaki Çocuklar”, yazarın ilk romanı olup, 1951 yılında yayımlanmış. Hemen popüler olup büyük bir başarı yakalayan romanın kahramanı Holden Caulfield isimli 16 yaşındaki bir ergen. Holden’ın yaşadığı çevreye yabancılaşmasının ve masumiyetini kaybedişinin anlatıldığı roman, özellikle gençler tarafından kült mertebesine çıkarılmış, ilham kaynağı olmuş. Aradan geçen uzun zamana rağmen, kitabın halen dünya çapında yılda 250 bin adetten fazla satıldığı söylenmektedir.

Salinger’dan etkilenen günümüz tanınmış yazarları arasında; Haruki Murakami, Tom Robbins, Philip Roth, Richard Yates, John Updike gibi yazarlar bulunmaktadır. “Modern zamanların başyapıtı” olarak nitelenen bu eser, kimi tutucu çevrelerce “ahlâk dışı” ve “açık saçık” bulunduğundan ABD’nin bazı eyaletlerinde uzun süre yasaklı kalmıştır.

Hikaye ilk ağızdan anlatılır. Holden Caulfield’in okuldan kovulmasıyla başlayan kitap, tam bir ergen olarak takıldığı üç günü onun gözünden anlatır. Küçük yaşta kardeşi Allie’yi ve okulda bir arkadaşını kaybeden Holden, kimseyi sevmemekte (Phoebe ve birkaç kişi dışında), karşısına çıkan herkesi yapmacık ve samimiyetsiz bulmaktadır. Ölümle erken tanışmasının getirdiği travmalar ve ergenlik halleri nedeniyle, sağlıklı  bir ilişki kuracak durumda değildir. Her adımı onu psikolojik olarak daha zora sokar. Sürekli değişen ruh hali, üç gün süresince yaşadıklarıyla daha da bozulur. Sadece kız kardeşi Phoebe ona istediği desteği verecektir. 

John Lennon’ı öldüren Mark David Chapman’ın ve ABD Başkanı Ronald Reagan’a suikast yapmak isteyen şahsın üzerinden çıkan kitabın nasıl bu kadar etkili olduğu sorusunun cevabını merak ederek okudum ve kitaptan aşağıda yaptığım alıntılarda sanırım aradığım cevabın bir kısmını buldum.

“Hayat, tabi ki bir oyundur evlâdım.” (sayfa 14)

“Hayat, kurallara göre oynanması gereken bir oyundur.

-Evet efendim. Öyledir. Biliyorum. (Oyunmuş kıçımın kenarı. Oyun öyle mi? Tüm asların bulunduğu takımdaysan, oyun o zaman tamam; kabul ederim. Ya öteki takımdaysan, as oyuncu filan yoksa, oyunla ilgisi kalır mı bunun? Hiç yani. Yok oyun moyun.” (Sayfa 162)

“Avukatlık olabilir sanırım; ama o da beni pek çekmiyor. Yani, gidip masum herifleri kurtardıklarında iyi, hoş, çok seviyorum da, ama avukat olduğunda böyle şeyler yapmıyorsun. Tek yaptığın bir sürü para kazanmak, golf oynamak, briç oynamak, araba satın almak, martini içmek ve kasılmak. Dahası var. Gidip heriflerin hayatlarını kurtarsan da; bunu onların hayatlarını gerçekten kurtarmak için mi, yoksa o iğrenç filmlerdeki gibi, felaket iyi bir avukat olduğun için herkesin sırtını sıvazlayıp seni tebrik etmesi için mi yaptığını nereden bileceksin? Sorun da bu işte, asla cevabı bilemeyeceksin.” (Sayfa 176)

“Seni korkutmak istemiyorum” dedi. Ama seni soylu bir biçimde ölürken görebiliyorum, şöyle ya da böyle, değersiz bir dava uğrunda.” “Sorunda buydu işte. Asla güzel ve huzurlu bir yer bulamıyordunuz. Çünkü, böyle bir yer yoktu. Var sanıyordunuz, ama siz oraya varır varmaz, sizin bakmadığınız bir sırada, biri gizlice gelip, burnunuzun dibinde, “Seni…” diye yazıveriyordu.” (sayfa 190)

 

Yorum Yap

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Diğer Paylaşımlarım

Benzer Paylaşımlar