YÖNETMEN | Cem Kaya | TÜR |
Belgesel |
|
OYUNCULAR | Alper Ağa, Orhan Amuroğlu | ÜLKE | Türk-Alman | |
YAPIM YILI | 2022 | SÜRE | 96 dk | |
ÖDÜLLER |
Çeşitli festivallerde en iyi belgesel ödülü |
IMBD MUBI |
8,2 9,3 |
|
IMBD LİNKİ | Tıklayınız | |||
Yönetmen ve senarist Cem Kaya, 1960’ların başlarında çalışmak için Almanya’ya giden işçilerimizin kuşaklar boyu devam eden var olma mücadelelerini dinledikleri müzik ve sanatçıların izinden giderek panoramik bir belgeselle anlatıyor. Bırakın yurt dışına çıkmayı, köylerinden Türkiye’nin büyük şehirlerine dahi gitmemiş bir çok insanın eşlerinden, çocuklarından, anne-baba ve akrabalarından ayrılarak atıldıkları macera yaklaşık bir buçuk saat süren belgeselde, oldukça etkileyici bir şekilde anlatılmış. daha çok orta yaş ve üzerindeki insanların tam bağlantıları kurarak empati yapabilecekleri, “vay be bildiğimiz bilmediğimiz neler yaşamış insanlarımız” diyecekleri, kâh duygulanarak kâh gülerek kâh kızarak izleyecekleri bir belgesele imza atmış Cem Kaya.
Belgesel isminin de çağrıştırdığı gibi üç bölümden oluşmakta. İlk bölüm “AŞK”ta vatanından, sevdiklerinden ayrılan birinci kuşağın çektiği maddi, manevi zorluklar; lisan problemi, kimlik sorunu, kötü koşullarda yaşama ve çalışma sorunları ele alınmış. Yok olup gitmek istemeyen, hayata tutunmak isteyen “biz de varız” diye seslerini duyurmak isteyen insanların arabesk yaşamları dinledikleri arabesk müzik eşliğinde duygulandırıcı biçimde anlatılmış.
Belgeselde geriye dönüp bakınca, Alman hükümetlerinin de Türk hükümetlerinin de; bu insanların kültürel şoka girmemeleri veya kolay uyum sağlayabilmeleri, insanca yaşamaları için, sağlık-eğitim gibi konularda kendilerine ve ailelerine destek olacak gerekli düzenlemeleri yeterince yapmadıklarını üzülerek izliyoruz. İki ülkenin iki toplumun yaşam tarzları da eğlence anlayışları da birbirine benzemiyor. Gidenler Almanya’da ayak işlerini, Almanların yapmak istemeyecekleri işleri yapan, sömürülecek makine muamelesi görürlerken; ülkelerine ziyarete gittiklerinde de “Alamancı” diye alaylı, acımasız, küçümseyici davranışlara maruz kalıyorlar. İki ülkede de yabancı gibi görülüp dışlanmaları, aidiyet duygularını kaybetmeleri üzücü elbette.
İkinci bölüm “MARK”ta ise, ikinci, üçüncü kuşak devreye giriyor. Büyük mücadelelerden sonra kazanılan sendikal ve sosyal haklar ile göçmen işçiler ve aileleri zamanla paraya ve refaha kavuşmaya başlıyorlar. Belgeselde anlatılmıyor ama bilen biliyor, bu dönemde kurnazlık ve hile ile Alman sosyal güvenlik sisteminin açıklarından yararlanarak kalabalık aileleriyle paraya para demiyorlar. Mark’ın bollaşıp, refahın arttığı o günlerde, gerek Türkiye’den konser için giden sanatçılar gerekse orada çalışan, yaşayan etnik toplulukların kendi içlerinden çıkardıkları müzisyenler altın çağlarını yaşıyorlar. Bilgi, görgü ve kültürle birleşmeyen, buna hizmet etmeyen zenginlik gösterişli düğünlerde görgüsüzce harcanan, savrulan para ve bahşişlerde kendini gösteriyor. Kazançlar daha ileri refaha, eğitime, yaşam standartlarına değil, sefa ve gösterişe akıtılıyor. Bu dönemde; orada doğan büyüyen, eğitim alan, Almanca öğrenen kuşaklar da yetişmeye başlıyor.
Üçüncü bölüm “ÖLÜM” de ise, dünyadaki ekonomik ve siyasi gelişmelerin, özellikle Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinin de etkisiyle artan yabancı düşmanlığı ve artık bir yük olarak görülen yabancıları ülkeden göndermek için yapılan baskılar ve Solingen başta olmak üzere ölümle sonuçlanan faşist baskılar ve bunlara müzikle ve diğer yollarla verilen tepkiler anlatılıyor.
Cem Kaya, belgeseline müzik ve müzisyenleri tarihe not düşen kişi ve belgeler olarak çok iyi yerleştirmiş. Acıların müziği arabeskten protest müzik rap’e kadar; müzikle birlikte değişen insan tavır ve duyarlılıklarını da güzel işlemiş.
Son sözüm de rahmetli sevgili Cem Karaca için. Cem Karaca’nın sürgün yıllarına, orada yaptığı çalışmalarına, politik duruşuna, memleket hasretine, sevdasına da belgeselde yer verdiği için de ayrıca Cem Kaya’yı tebrik ediyorum. Mutlaka izlenmesi gereken bir çalışma.
Kurucusu bir Türk olan film platformu MUBİ’ye de bu belgeseli ve dünya sinemasının eski/yeni en güzel örneklerini bize izleme şansı verdiği için buradan teşekkürlerimi gönderiyorum.
Evet, mutlaka izlenmesi gereken bir belgesel. Emeği geçenlerin eline sağlık. Tavsiye ve eleştirileriniz çok değerli, teşekkürler 🙏